Düşünmek , Sorgulamak ,Merak Etmek
Bu temel değerler olduğu zaman toplumun ilerlemesi ve gelişmesi daha kolay oluyor. Lafa geldiği zaman ülkemizde herkes farklılıklar en büyük zenginliktir diyor ama icraata geldiği zaman maalesef bunu uygulamıyor, bırakın farklı insanların ortak iş yapmasını, komşu dahi olmak istemiyorlar. Toplumsal huzur açısından hayati öneme sahip bu durumun aslında direkt olarak ekonomi ile de bağlantısı var. Güçlü ve sürdürebilir bir ekonomi için düşünen, sorgulayan, merak eden bireyler şart, bunlarda yeterli değil, toplumun farklılıklara gerçekten saygı duyması, farklılıkları içine sindirmesi, başarı içinde farklı düşünen beyinlere ihtiyaç olduğunu kavraması gerekiyor. Bunlar hazır olduktan sonra üretime odaklı, üretim önceliği olan iktidarlar ile ülkeler çok daha hızlı ilerliyor.
Girişimci oranı en yüksek ülkeler başında Yunanistan, ikinci sırada Türkiye geliyor. Önemli olan daha fazla üniversite daha fazla girişimci daha fazla öğrenci filan değil. Önemli olan nitelik. Fark yaratabilen, inovasyon yapabilen, küresel ölçekte düşünebilen girişimci ve sermaye sahiplerine ihtiyacımız var. Biz ülke olarak maalesef bunu kavrayamadık hala. 300 yıldır dünya ekonomisinden aldığımız pay aynı. 300 yılı bırakalım son kırk yıla bakalım. Türkiye’nin dünya ekonomisindeki payı 1980’de %0,86, 2020’de de %0,85 olarak kayıtlara geçti. 2001’de son 40 yıldaki en düşük seviyeye düşen bu oran, 2013’te en yüksek seviyeye yükselse de 2013’ten bu yana her yıl düşüş gösterdi. Anlayacağınız dibe vuruyor, tekrar yükseliyor ama aslında hep aynı noktaya geliyor, bir adım ilerisine geçemiyor. Koşu bandında koşan, spor yapan birisi gibiyiz. Yoruluyoruz, terliyoruz ama aslında hep aynı yerde koşuyoruz, ilerleme yok. Bunun temel nedeni ekonomimiz üretim odaklı değil.
Türkiye’de bütün bunlar ortada dururken, yirmi yıldır kesintisiz iktidar olanlar, bunları çözmek yoluna gideceğine üzerine inşaat odaklı büyüme modelini seçti. Bugün yaşadığımız sıkıntının ana nedenlerinde biri dışarıdan aldığımız döviz kaynaklarını TL gelirli işlere yatırmamız. Türkiye’nin çok borcu var deniyor. Aslında bu borç oranı çok sorun değil mesele alınan borçları nereye yatırdığınız. Mesela 1 trilyon doları alıp da bunu geriye ödeyebileceğiniz işe yatırırsanız sorun yok. Ama 100 bin lirayı alıp geriye döndüremeyeceğiniz alana yatırırsanız sorun vardır. Türkiye’nin bunu analiz etmesi gerekiyor.
Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünya’da bu işi başarmış ülkeler var. Güney Kore ve Tayvan en güzel iki örnek. Kültürel değişimleri, odaklandıkları noktalar ve eğitim sistemleri onları bu noktalara getirdi. Asya ve Avrupa arasında adeta bir köprü gibi duran ülkemiz, jeostratejik önemi ve genç nüfusuyla çok fazla avantaja sahip, yapılması gereken tek şey üretim seferberliği başlatılması ve üretim odaklı ekonomik modele geçilmesidir.