ÜLKELERİN İLERLEMESİNDE KÜLTÜR FAKTÖRÜ
Kültür maddi ve manevi olmak üzere ikiye ayrılır. Manevi kültüre sadece kültür, maddi kültüre ise medeniyet de denmektedir. Maddi kültür,teknik.araç ve gereç,makine,üretim araçları ile maddi yapılardır. Maddi kültür,manevi kültürün dışlanmış şeklidir. Manevi kültür ise,bir milleti diğer bir milletten ayıredebilme imkanı veren örf ve adetler,kolektifdavranışlar,değerhükümleri,ahlakanlayışı,sosyal normlar ve zihniyet değişikliğidir. Bir televizyon vericisi maddi bir kültür unsurudur ama o vericiden yayınlanan programlar manevi kültürü(milli kültürü) yansıtabilir. Bir baskı ve dizgi makinesi yine maddi kültür unsurudur; ancak o baskı, dizgi makinesi tarafından basılan eser manevi kültürün ürünüdür. Manevi kültürlerini koruyan,geliştiren ve canlılığını muhafaza eden milletlerin maddi kültürde de gelişme sağlamaları normaldir. Medeniyetin ve maddi kültürün alıcısı durumunda olan milletlerin kültürü,yeterli derecede güçlü ve yaratıcı ise yabancı maddi kültür unsurlarını bir hammadde gibi işleyebilir. Maddi kültür uluslararası olduğu için bütün insanlığın emrindedir. Ancak manevi kültür milli olduğu için onu dışardan ithal edemeyiz.Milli kültürün milliliğinin ve bağımsızlığının kaybolduğu bir toplumda medeniyet unsurlarının yeterli ve modern oluşu fazla anlamlı değildir.Kültürün önemi,millet,milliyet ve milli bağımsızlık kavramları ile bir oluşudur.Kültür ile medeniyetin uzlaşması,manevi kültürün maddi kültüre istediği şekli verebilme kabiliyetine sahip olması ile mümkündür. Kültür (Manevi) medeniyetin adeta ruhudur. Yalnız önemle belirtmek isterim ki kültürle, medeniyet arasında bazı farklar vardır.
Medeniyet tek bir millet tarafından temsil edilmemektedir. Mesela Batı Medeniyetini temsil eden milletler arasında manevi kültür bakımından farklar vardır.Bu milletler aynı medeniyeti temsil etmelerine rağmen,aralarında milli kültür farklarının bulunması maddi kültürün karşılığı medeniyet ile manevi kültürün karşılığı olan kültürün özdeş olmadığını ortaya koymaktadır. Elbette benim tezimin aksini savunanlarda vardır,onlar da medeniyet ile manevi kültürün birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini,medeniyetin gereği olan maddi kültür unsurlarının alınması halinde ,kültürün de ithal edilmesi gerektiğini savunmaktadırlar.Bana göre çağdaşlaşma ve Batı medeniyetine giriş için mutlaka milli kültürden vazgeçmek gerekmez. Gerek Japonya,gerek İsrail Batı medeniyetini benimserken,Batı kültürünü de ithal ederek kalkınmalarını gerçekleştirmiş değillerdir. Bana göre Türkiye’miz için çağdaşlaşma,Batı medeniyetinde ki ilmi hayatı,rasyonel düşünme ve modern tekniği,teknolojiyi almaktır. İlim ve ilmi düşünce bir ülkeden diğer bir ülkeye nakledilebilir, ancak bunun için de gerekli ortamın sağlanması şarttır. Şartlar ve ortam müsait olmadığı takdirde nakil sadece taklitçilikten ve kötü kopyadan ibaret kalır. Alınacak maddi kültür unsurları sosyal ihtiyaçlara cevap verir nitelikte olmalı,alıcı durumundaki kültürün değerleriyle taban tabana zıt bulunmamalıdır.Alıcı durumundaki kültürün sahipleri arasında yaratıcı ve yenilikçi aydınların da çok ve yaygın olması gerekir. Aksitakdirde, alınan maddi kültür faydalı olmadığı gibi ters tepki de doğurabilir. Özet olarak zihniyette bir değişiklik yoksa yeni teknolojinin uygulanmasının faydası fazla olmaz. Nitekim ,sosyal ve kültürel seviyesi yetersiz olan bazı petrol zengini ülkelerin ileri teknoloji uygulama gayretleri, onları birçok darboğazlarla karşı karşıya bırakmaktadır.Petrole dayanan ekonomik güç, kültürel seviye yükseltilmediği ve insan gücü kaynakları geliştirilemediği sürece fazla anlamlı olmayacak, maddi kültür ile manevi kültür arasındaki mesafe açılacak ve uyumsuzluk doğabilecektir.
Manevi kültürün yıpratılmasına günümüzde kültür emperyalizmi kapsamı içinde yer verilmektedir. Alıştırma ve telkin süreçleriyle manevi kültürün yıpratılması gerçekleşmektedir. Alıştırma sürecini telkin süreci takip etmektedir,önce alıştırma süreci tamamlanır sonra ise telkin sürecine geçilir.Aleni olmayan ve vasıtalı yollardan milli değerler,liderler ve tarihi büyükler yıpratılmaya,dil üzerinde birtakım zorlamalar yapılmaya çalışılır.Telkin safhasında ise artık aleni ve vasıtasız yollardan milli kültür yıpratılır ve ortadan kaldırılmaya çalışılır.Bir insan topluluğunda manevi kültür zengin ise, maddi kültürün gelişmesi, mesela yeni tekniklerin bulunması ve uygulanması mümkünolur. Yine manevi kültür zengin ise, toplumun ilim ve tekniği almaktaki çabukluğu ve uyumu daha kolay gerçekleşir. Manevi kültürün bu yaratıcı özelliği, ortayaçıkacak sosyal değişmelere de yön vermektedir. Manevi kültürü korumak kadar onu zamanla zenginleştirmek yoluyla maddi kültürüde arzulanan düzeye yükseltmek mümkündür. Maddi ve manevi kültür arasındaki yakın ilişkinin ve karşılıklı etkileşimin devamı, toplumun genel anlamda sosyal dengesinin de bozulmamasını sağlar. Bu sosyal dengenin bozulmaması, toplum hayatı için gerekli olan sosyal değişmelerin gerçekleşmesine yardımcı olur. Maddi kültür bütün insanlığın hizmetinde olduğu için beynelmileldir. Manevi kültür ise unsurları itibariyle seçilebilme ve ayıredilebilme özellikleri ile Milli’dir. Bunun için milli kültür ile medeniyet arasında bir bütünleşme ve uzlaşma gerekmektedir. Bu bileşimi sağlayan kültürler, sosyal gelişme yolunda önemli mesafe almaktadırlar. Bir toplumun güçlü olabilmesi için hem kültürün, hem de medeniyetin dengelenmesi gerekir. Medeniyetten nasiplenmemiş bir kültüre sahip olan bir milletin çeşitli alanlarda yükselebilmesi zordur. Aynışekilde, kültürün zengin ve yaratıcı olması gerekir. Çünkü milletler kültürü dışardan ısmarlama alamazlar. Sosyal değişme süreci içindeki toplumların ilerleyebilmeleri ve gelişmelerini engelleyici değişme süreci içine girmemeleri için, maddi kültür unsurlarından faydalanmaları çok doğaldır. Yalnız sosyal gelişmeyi destekleyecek bir zihniyet değişikliği ve yeni tekniklerden faydalanarak üretimi ve verimi arttırırken, millî kültür unsurlarında bir yozlaşmaya imkân vermemekte gerekir.
Küreselleşmenin en önemli iddialarından birisi de teknolojinin yol açtığı iletişim imkânlarının toplumlar arasındaki sınırları kaldırdığı ve bütün toplumların ister istemez birbirine benzeyerek aralarında farklılığın kalmayacağıdır. Bilgi ve iletişim çağında kültürel etkileşimin çok fazla olacağı bir gerçektir. Fakat bu etkileşimin tek taraflı bir kültürel egemenlik şeklinde popülerin lehinde olduğu görülmektedir. Batının tüketim kültürünün insanlığın ulaştığı son varılabilecek nokta olarak sunulması Batı dışı kültürlerin varlığının yok sayılması veya müzelere kaldırılması demektir. Bu süreçte tarihteki köklü kültürleri dahi kendi tüketim kültürüne benzeterek bozma eğilimindedir.Popüler kültür bütün dünyayı iletişim teknolojisi vasıtasıyla etkisi altına almış olmasına rağmen, bütün toplumların sosyal hayatına yerleşmediği, milli kültür kodlarını tamamen silemediği ve kullanımda geçici olduğu gözlenmektedir. Aynı zamanda küreselleşmeciliğin karşısında en önemli yerel ve milliyetçi tepkiler kültürel temelli olarak gelişmektedir. Çeşitli küreselleştirme araçları vasıtasıyla kontrol altına alınan dünya toplumlarının girilemeyen en önemli dünyaları kültürel kökleridir. Bunlar ne kadar bastırılır ve sindirilirse de bir şekilde fırsatını bulduklarında yeniden filizlenebilmektedir.
Dünya’nın belki de kültürel açıdan en zengin coğrafyasına sahip bir milletiz bu coğrafyanın adı ANADOLU. Yapmamız gereken tek ve yegane şey Anadolu’yu,Anadolu’daki mirası iyi incelemek,analiz etmek ve oradan alınan güçle Dünya’nın geri kalanı ile entegre olabilmeyi becerebilmektir.
Faik Tunay
24.Dönem İstanbul Milletvekili