Süt ve Süt Ürünleri Lüks Tüketim Ürünleri mi Olacak?
Uzun zamandır Tarım ve Hayvancılık sektörü zorda ve büyük sıkıntılarla boğuşuyor. Başta bakanlık
olmak üzere, yetkililer sorunları çözmek yerine maalesef daha da büyütecek adımları atıyorlar. Gelin
tarım ve hayvancılık sektöründe neler oluyor bir bakalım.
Tarım söz konusu olduğu zaman yetkililer pandemi etkisinden bahsedip, bütün Dünya sıkıntıda
dolayısıyla bizim de yaşadığımız sıkıntılar sadece bize ait değil yaklaşımı ile konuyu ele alıyorlar. Bu ne
kadar doğru? En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyelim, maalesef doğru değil. Ülkemizde tarım
politikalarımız o kadar yanlış ki, ve uzun zamandır bu yanlışlıklar devam ediyor ki sorunun kaynağını
dışarda aramaya gerek yok. Tarım stratejik bir sektör, politikaların çok uzun vadeli olması gerekiyor
oysa bizim ülkemizde bırakın iktidar değişiklikliğini, aynı parti içerisinde bakan değiştiği zaman tarım
ve hayvancılık politikalarımız değişiyor. Dikkat ederseniz tarım ve hayvancılığı hep bir arada
kullanıyorum, tarımı hayvancılıktan ayrı düşünmemiz mümkün değil, ikisi birbirine bağlıdır, ayrılmaz.
Gelin önce tarımda neler oluyor? Bizi neler bekliyor buna bakalım.
2021 yılında yaşanan kuraklık etkisiyle de azalan buğday arzına karşılık hükümet buğday ithalatında
gümrük vergisini sıfırlamıştı ve devlet eliyle buğday ithalatı yapılmıştı, beklenti 2022 yılına girerken en
azından 2022 yılının ilk 4-5 ayında bu uygulamanın sonlanacağı yönündeydi ama yılbaşı gecesi resmî
gazetenin mükerrer sayısında yayınlanan bir yazı ile gümrük vergisi sıfır olarak tekrar belirlendi hem
de bütün 2022 yılını kapsayacak şekilde yapıldı bu. Bu kimsenin beklemediği bir gelişmeydi, kimse
bunu beklemiyordu. Beklenti gümrük vergilerinin bir süre daha uzatılacağı yönündeydi ama olmadı.
Bu kararda Dünya fiyatları, rekolte hesaplamaları düşünülmüştür ki bu karar alındı. 2021 yılında
kuraklık etkisiyle rekoltede ciddi sıkıntılar oldu ve ithalat açıldı. 2022 yılına girerken özellikle ekim
ayıyla birlikte girdi maliyetlerinde ciddi artışlar oldu, özellikle gübre fiyatlarına inanılmaz zamlar geldi,
%300 civarında. Fahiş zamlar gelince üreticinin bir kısmı gübre alamadığı için, gübresiz de ekimden
verim alamayacağını düşündüğü için ekim yapmadı. Yalnız gübreye değil, mazota gelen aşırı fahiş
zamlar da burada önemli bir faktör. İktidar yaşanan sıkıntıları görüp, tahminim yine çare olarak ithalat
kapılarını açtı. Oysa dilimizde tüy bitti çare ithalat değil, çare doğru ve akılcı politikalar ile girdi
maliyetlerini düşürmek, verilen destekleri daha doğru ve etkili şekilde vermek, yerli üretimi arttırmak
ve minimum ithalat ile işi çevirmek. Birazdan hayvancılık sektöründen de bahsederken göreceğiz ki
ordada da yaşanan sorunları çözmek için çare ithalat olarak görülüyor.
Tarım ve Hayvancılık sektöründe uzun yıllardır süren kronik sıkıntılarımız var üzerine bir de pandemi
ve Dünya koşulları eklenince işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Hububat ekiminde kendi kendine
yeterlilik oranları düştü artık ülkece oranımız %89, %100’ün altındayız, bu ne demek peki? Acil ama
akılcı önlemler alınmaz ise bu oran daha da aşağı düşebilir ve biz her sene daha fazla ithalata mecbur
kalabiliriz. TMO’yu (Toprak Mahsulleri Ofisi) ben biraz TCMB’ye (Türkiye Cumhuriyeti Merkez
Bankası) benzetiyorum. Ekonomide yaşanan sıkıntılar sonucu Merkez Bankası birtakım müdahaleler
yapyor ve bu müdahaleleri çok tartışılıyor ve müdahaleler sonucunda istenen sonuçlar alınamıyor ve
işler daha da terse gidiyor maalesef. TMO tarafıda bu şekilde işliyor bana sorarsanız. TMO aslında
ciddi bir regülatör, piyasa düzenleyici yani ama gel gör ki işlevini tam olarak yerine getiremiyor. Bütün
Dünya’da pandemi ve küresel kuraklık kaynaklı tarımsal emtialar da artış var, gıda enflasyonu yüksek
ve ülkeler kendi gerçeklerine uygun önlemler alıyorlar. Birçok ülke kamu zararı yazıyor buna Türkiye
dahil. Çin, Rusya ve Hindistan gibi ülkeler kamu zararını üretimi desteklemek, sübvansiyonlar vererek
çiftçilerin girdi maliyetlerini düşürmeye çalışarak bunu yapıyorlar oysa ülkemizde normal zamanda
verilen destekler haricinde verilen bir destek yok, bu olağanüstü koşullar altında dahi verilen ek
destekler yok maalesef. Bizde kamu zararı daha çok İTHALAT tarafında yazılıyor ve TMO’YA çok fazla
yükleniliyor, doğru politikalar uygulanamıyor. Tarım politikaları sorunlu olunca aslında TMO’nun da
fazla yapacak bir şeyi kalmıyor, fiyat sonuçtur asıl olan süreç yönetimidir. Ekimden dikime, hasata
kadar olan sürecin düzgün şekilde yönetilmesidir bu süreç düzgün şekilde yönetilse zaten son nokta
olan fiyatlar düzgün olacaktır. Ülkemizde, üretim süreci sorunludur. Ortalama 20 ton buğday üretecek
birisi bugün fiyatıyla 6 TL’den ürününü satsa 120.000 TL gelir elde edecek bunu hasattan sonra alacak
ama daha baştan gübre için vereceği para yani 20 ton buğday üretmek için kullanacağı gübrenin
parasal değeri yaklaşık 40.000 TL, evet bunu vadeli alabilir hasat sonrası ödeyebilir ama sonuç olarak
40.000 TL sadece gübre için yapacağı masraf. Bunun üzerine mazot, işçilik, tohum masraflarını
eklediğiniz zaman üretici fazla para kazanamıyor böyle olunca da insanlar ekimden, üretimden
kaçıyor maalesef. Hükümette çıkan sonuca göre biz üretimi nasıl arttırırız, girdi maliyetlerini nasıl
düşürürüz diye kafa yoracağına açalım ithalatı sıkıntıdan kurtulalım diyor ama aslında orta ve uzun
vadede de daha büyük sıkıntılara sebep oluyor. Buğday sadece bir örnek diğer tarımsal ürünlerde de
aynı durum söz konusu.
Peki hayvancılık tarafında işler nasıl? Gelin şimdi ona bakalım.
Hayvancılık denilince süt sığırcılığı, besicilik ve küçükbaş hayvanlar akla gelir. Süt sığırcılığı denilince
de köylüden, işletme sahiplerinden alınan sütün en doğal hali çiğ süt akla gelir. Çiğ süt en basit
tanımıyla hiçbir işlem görmemiş süt demektir. Homojenize edilmemiş ya da pastörize edilmemiş süt
demektir. Süt ve süt ürünleri üreten firmalar (süt, yoğurt, ayran, peynir…) çiğ sütü köylerden
toplarlar, sonra pastörize edip ürünleri üretirler. Hayvancılık ile uğraşan köylünün en temel gelir
kalemlerinden bir tanesi çiğ süt satışıdır. Ulusal Süt konseyi 5 Mayıs 2022 tarihinde çiğ sütün tavsiye
satış fiyatını %33 zamla 7,50 TL olarak belirledi. Kısa bir süre önce 18 Mart 2022 tarihinde ,1 mayıstan
geçerli olmak üzere çiğ süt litre fiyatına yine zam gelmişti,5,70 TL olarak belirlenmişti daha zam
eskimeden yeni bir zam daha gelmiş oldu. Çok değil sadece 5 ay önce kasım ayında çiğ süte bir zam
gelmişti o zaman litre fiyatı 3,20 TL’den ,4,70 TL’ye çıkarılmıştı. Şimdi dikkat edin kasım ayından
bugüne kadar çiğ süte gelen zam %134 ama hala üretici sıkıntıda, hala kapanan çiftlik sayısı çok fazla
ve en acısı da kesilen inek sayısı hala çok fazla. İnek kesildiği zaman yavru alınamadığı zaman
besicilikte de sıkıntı yaşanıyor.
Çiğ süte yapılan zam otomatik olarak market raflarına yansıyor, nisan sonu, mayıs başı itibariyle
marketlerde 1 litre tam yağlı sütün fiyatı 15,95 liraya ulaşmıştı. Sene başında 8 lira olan yaygın
markalı bir litre yarım yağlı süt fiyatı ise 12 liraya ulaşmıştı. Beyaz peynir, kaşar peyniri, yoğurt gibi
diğer ürünlere gelen zamları hiç yazmıyorum bile. Sanayici de kendi cephesinden haklı, köylerden
topladığı çiğ süte gelen zam sadece beş ayda %134, üzerine doğalgaza, elektriğe, maaşlara, plastik
ambalajlara gelen zamları düşündüğünüz zaman onlarda isyanında haklılar. Üretici isyanda, sanayici
isyanda, nihai alıcı olan tüketici isyanda o zaman oturup düşünmek lazım? Herkesin mutsuz olduğu bir
sonucu nasıl ortaya çıkardık? Çok basit; inşaata dayalı büyüme modelind ısrar ederek, tarım arazilerini
imara açarak,boş,atıl duran tarım arazilerini doğru teşviklerle tarım yapılır hale getirmeyerek,
hayvancılıkta verilen teşvik ve destekleri tamamen ahbap, çavuş ilişkileri ile büyük işadamlarına
vererek, küçük üreticileri doğru destekleme modeli ile desteklemeyek,ülkemiz koşullarına en uygun
model olan aile işletmelerine gereken önemi vermeyerek, onları ayakta tutmayarak, kooperatifçiliğe
önem vermeyerek, tarım ve hayvancılık sektöründe kullanılan girdi maliyetlerini doğru politikalar ile
kontrol altında tutamayarak bugünlere getiren bu iktidar ve onun tarım ve hayvancılık politikalarıdır.
Hayvancılık deyince gelin kısaca besicilik tarafını da bakalım, orada işler ne durumda?
Hayvancılık sektöründe, besi tarafı da geçtiğimiz dört yıl içerisinde ağır tahribat geçirdi. Üreticilerin
yaptığı uyarıları kimse dikkate almadı maalesef, her sıkıntıda çare ithalat olarak görüldü ve sorunlar
katlanarak bugünlere geldi. Hala gerçeklikten uzak açıklamalar yapılıyor, duydukça insan kahroluyor.
Besicilikte STOKÇULUK olmaz. Günlük maliyeti minimum 60 TL olan, işletme giderleri ile birlikte aylık
maliyeti yaklaşık 2000 TL olan bir hayvanı, et fiyatları yükselsin, daha fazla para kazanayım diye kimse
bekletmez, bekletemez, canlı hayvan stoku yapılmaz. Ülkemizde işletmeler zaten %30-40 kapasite ile
çalışıyor, ahırlarda yeterli miktarda hayvan yok, inekler kesime gidiyor, hep söyledim, anası
olmayanın, danası olmaz.
Devletin resmî açıklamasına göre enflasyon %70 ama besleme maliyetleri geçen yıla göre %150 arttı,
elektrik ve akaryakıt fiyatları %200 arttı, gübre fiyatları %300 arttı, bu durumda hala hayvancılık
yapan üreticiyi suçlayan hem de STOKÇULUK gibi komik bir suçlama yönelten yetkilileri izledikçe vah
bu ülkenin haline diyor insan. Eskiden yurtdışından hayvan getirerek, ithalatın önü açılarak yerli
üretici terbiye edilirdi, bir süredir ithalat yok kimse hele şükür bakanlık, hükümet akıllandı demesin,
ithalatın olmayışının nedeni yurtdışındaki fiyatlarında uygun olmaması, yoksa yüz sefer ithalat izinleri
verilirdi. Bugün Brezilya ve Uruguay’dan canlı dana getirmiş olsak, besilik 4,20 dolar seviyesinde
bugünkü Türk lirası karşılığı yaklaşık 62 TL canlı kilosu, limandan çiftliğe nakliye parası da hariç.
Avrupa’dan hayvan gelecek olsa minimum 4 Euro, o da yaklaşık 63-64 Türk lirası, burda da limandan
çiftliğe nakliye hariç.
Peki ne olacak? Bu şekilde devam ederse artık süt ve süt ürünleri de lüks tüketim ürünü sınıfına
girecek, et uzun zamandır böyle zaten, dar gelirli, fakir ve fukara şansı varsa bayramdan bayrama et
yer durumda.
Yapılması gerekenleri yazmaya kalksak sayfalar yetmez ama acil olarak yapılması gerekenler, çözüm
önerilerinden de bahsetmek isterim.
Buğday ve arpa fiyatları bir an önce Dünya fiyatlarına denk bir şekilde açıklanmalı.
Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) hayvancılık yapanlara kontrollü bir şekilde uygun fiyatlı arpa tahsisine
devam etmeli
Süttozu ve krema ihracatı yeniden açılmalı, ihracatı olmayan sektör büyüyemez.
Kontrol edilemeyen yem fiyatları için, sanayiciye cezalar kesmek yerine, alternatif yem bitkileri
üretimi devreye sokulmalı, ATK (Ayçiçek küspesi), soya gibi ciddi ithalatı yapılan ürünler yerine
alternatif yem bitkileri üretimi teşvik edilmeli.
Yem üretiminde alınan önlemlere ilave olarak kamu-özel sektör iş birliği ile hayvancılığın yoğun
olduğu bölgelerde yeni yem fabrikaları açılmalı.
Ülkede hayvan varlığı tekrar sayılmalı, doğru hayvan sayısı ortaya çıkarılmalı. Bugün açıklanan hayvan
sayıları doğru değil, hepsi şişirilmiş sayı fazla gözüksün diye açıklanan rakamlar.
Tarım ve Hayvancılık sektöründe verilen teşvikler, destekler ciddi kontrol edilmeli, büyük işletmeler
yerine, küçük aile işletmeleri desteklenmeli.
Tarım ve hayvancılığı can çekişen bir ülkenin sanayide de çok ileri gitmesi mümkün değildir. Umarım
ÜRETMEZSEK TÜKENECEĞİMİZ gerçeğini anlarız.
FAİK TUNAY
www.faiktunay.com.tr